24 Şubat 2012 Cuma

Başlık bulmak kadar zor iş yok :)

Selam blog,

Sürekli her blog açtığımda "bu sefer daha sık yazacağım" diyorum kendi kendime. İlk yazmaya başladığımda hemen her gün yazdıgım düşünülürse bu fikrin yapılabilitesi oldukça yüksek. Yine de ilk günden burayı da bırakmış gibiyim sanki :))

Eve hala yerleşebilmiş değilim blog, kitaplarım hala kolilerde duruyor. Genel kitaplığı yerleştirmiş olmakla birlikte (ki kendisi ortalama bir odanın bir duvarını rahatlıkla kaplayacak büyüklükte) kendinimkileri bugündü yarındı derken bu zamana kadar ertelemeyi başardım. Neyse evdir bu yerleşir bir gün elbet :)

İkinci mesele, iş. İşimden bu aralar hiç memnun değilim blog. Bir yanım bırakmak isterken, diğer yanım eh gittiği yere kadar gitsin diyor. Zaten öyle diye diye 2 ayı gecirdim. Zor bir karar. Ne yapacağım bilmiyorum.

Bu aralar manevi olarak boşlukta gibiyim. Eski canlı,dinç ve ayakta duran hallerimi özledim. Bir de İstanbul'u özledim. İstanbul'daki odamı, boğazı, Ağa Kapısı'ndan Haliç'i izlemeyi, Üsküdar'ı,Kadiköy'de vitrin bakmayı, Sultanahmette lale mevsimini izlemeyi, ney dinletilerini, konserleri, Fatih'den Edirnekapı'ya yürümeyi,Eyüp Sultana gidip doyasıya ağlamayı, adaları, Bebek sahilinde turlamayı, Ortaköy'de waffle ve kumpir yemeyi, Beşiktaş'tan Ortaköy'e yürümeyi, dalgaların sesini, maviliği, deli kalabalığı.. Ve dahasını.. Öyle özledim ki.. Şu işleri yoluna koyup gitmeyi istiyorum. Ben bu şehri nasıl bırakmışım, bırakabilmişim...

9 Şubat 2012 Perşembe

Biraz hüzün, biraz nem

Bloglamaya ilk 2005'de başlamıştım. Eğer o zaman ki blogumu kapatmamış ve muhtelif yerlerde yazmak yerine orada istikrarlı bir şekilde devam edebilmiş olsaydım, şu an 7 yaşında nur topu gibi bir blogum olacaktı :P Olsun geç olsun, güç olmasın değil mi ? Aslında buraya neşeli şen bir blog yazısıyla giriş yapmayı istiyordum, ancak son bir hafta kabus gibi geçtiği için (Allah beterinden korusun) biraz hüzünlü biraz nemli bir yazı olacak :) Demedi demeyin :)


Bir haftadır kendimi salak gibi hissediyorum. Geri zekalılar benim yanımda akıllı kalabilir o derece. Her daim zekasıyla övünen ben, bu aralar beynimin oyunlarına gelmekteyim sık sık. İki gün sonra taşınacağız ve etraf yığınla koli dolu. Kendi odam hariç. Henüz toplamaya vakit bulamadım. Şu saat olmuş (21.40) eve yarım saat önce gelip mutfağa girmiş, yemek pişerken arada iki kelime yazayım içimi dökeyim diyen bir bünyeye sahibim. Sabah 7 'de işe gitmek üzere evden çıkmam gerekiyor. Çok yorgun olduğumu ayrıca belirtmeme gerek yok değil mi? :) 


Çok basit bir dört işlemine dayanan excel dosyasını 4 gündür hazırlayamadığımı anlatmakla işe başlayabilirim. İşi teslim edeceğim kişi (artık patron, işveren, müdür, üst vs vs ne derseniz) en son (eğer azıcık ses tonundan insanların yüzünü  tahmin edebiliyorsam) çıldırmış bir halde aradı ve sana 3 kere farklı şekillerde nasıl yapılacağını anlattım dedi. Eh adam haklı, gerçekten anlattı ve ben büyük bir beceriyle(!) yapmamayı başardım. Öyle yani, yakında kapıyı gösterirse şaşmayacağım. Teoride üç aydır çalışmaktayım ancak pratikte öyle olmasa gerek. Hala maaşımın yatmamış olması da ayrı mesele. 


Bazen blog birisine hiç susmamacasına anlatmak ve birisiyle sabaha kadar konuşmak istiyorum. Yargılamayacak, akıl vermeyecek, sadece dinleyecek birisine ihtiyacım var.


Artık odamı toplamalıyım saat 22.30 ve hala hiç bir kitabı, kıyafeti yerinden kıpırdatmadım. Tembellik etmediğim müddetçe yazarım sana. Byes.